[Deneme]"Deha Üzerine" | Can Murat Demir![]() "SOMURTKAN RUHLAR""Delilerin yaşamı ölümden beterdir..." Dünya üzerinde her insan farklı bir karakter barındırır vücudunda, bu adli tıptaki parmak izi gibidir adeta. Bu karakterler aynı hayatı farklı yönleriyle yaşar, fakat pek azı bu hayatı çekip sürükleyebilir, onu yeniden tasarlayabilir. Bu noktada bir ayrıma giderek tüm bu karakter ya da psikolojileri bir sınıflandırmaya tabi tutarsak karşımıza iki tip insan çıkar; 1) vasat insan, 2) dahi insan. Bu yazıda dehanın neyle ayakta durduğunun ve kendi içselliğinde neye sahip olduğunun altı çizilmeye çalışılacaktır. Öncelikle olarak dehayı kısaca tanımlarsak; deha, güçlü bir iradeden ziyade güçlü bir akla sahip, yaratıcı bir zekâyla hayatı yeniden kurgulayan ve anlamlandıran ve var oluşunu bu şartlara bağlayan kişidir. Başka bir ifadeyle tüm duyularıyla kendi tasarımlarına kapanan ve orda yepyeni bir dünya yaratmayı arzulayan bir canavar. Bahsi geçen özelliklere sahip olan kişi doğal olarak tüm bu niteliklerin verdiği ölçüde eserlerini ortaya koymaktadır. Unutulmamalıdır ki sanat eserleri zekâ fazlasının ürünleridir ve dehanın can alıcı farkı burada karşımıza çıkmaktadır. ![]() O tüm ruh haliyle tam bir melankoliye ve asık bir surata sahiptir; çünkü bu onun acıya olan meylinden ileri gelir. Bu konuda Aristoteles, dehanın psikolojisinin melankolik bir hava içerisinde cereyan ettiğini söylemiştir. Ayrıca Nietzsche, Schopenhauer ve özellikle Platon da dehanın somurtkan bir ruh haline sahip olduğunu sık sık yineler. Bunu iki kelimenin farkını vurgulayarak çok iyi betimlemişlerdir. Bunlar antik Yunandaki "Dyskolos" (somurtkan) ve "Eukolos" (neşeli) deyimleridir. Bu deyim çifti daha birçok düşünüre dehanın ruh iklimini açıklamakta yol gösterici olmuştur. Aklını özgün olarak kullanabilme sanatı, dehanın başka bir yeteneğidir. Bu konuda bakın Goethe ne diyor; "Garip şekilde tüm dünyevi tasarımlardan arınmış bir zekânın kurgusu mevcuttur onda, bu onun özgün bir içgüdüyle hareket etmesinden kaynaklanır." İşte bu noktada onun farklılığı ve tüm çabasının çıkış noktası da bize göz kırpmaktadır. Eser dediğimiz de bu güdüyle yola çıkan aklın ve zekânın güçlü sezisiyle yarattığı değil midir? Bir diğer başat özelliklerden biri de dehanın etkileme gücüdür, yani polemik iradesi ve retoriğe olan yatkınlığıdır. Dünyadaki tüm örneklere baktığınızda bu özellik göze çarpar. Bunların başında Hitler, Castro, Lenin, Mao, Mussolini, Napolyon, Gandhi gibi bazı devlet ve siyaset adamlarıyla, Goethe, Mozart, Beethoven, Wagner, Shakespeare gibi sanat dehaları gelmektedir. Tüm bu insanların başarılarının ve sivrilmelerinin arkasında büyük ölçüde bu yetenekleri yatmaktadır. Onlar büyülü vücutlardır ve kan vücutlarında farklı bir renge bürünmektedir; yaratma aşkının rengidir bu aslında. Bu yüzdendir belki dehanın yüzyılda bir nadiren doğması. Artı olarak deha iki tür akla sahiptir; 1) Öznel Akıl, 2) Nesnel Akıl. Bu önemli bir başka özelliğidir dehanın, çünkü sıradan insanlar sadece öznel akla ve onun getirdiği sürü çıkarlarına ya da kaygılarına sahiptir. Bu özgünlüğü sayesinde ayakta durur ve hem bu dünyayı hem de yaratacağı esere her zaman yakındır. Peki, öznel akıl ya da nesnel akıl ayrımında can alıcı nokta nedir? Tam olarak açarsak nesnel aklın tüm insanlığın, öznel aklın ise bilinen sıradan insanın kendi iradesinin hizmetinde olduğunu görmekteyiz. Bu da öznel aklın iradeye tamamıyla boyun eğmeyle eşdeğer olduğunun en büyük kanıtıdır. Unutulmamalıdır ki sanat eserleri ortak bir mirastır ve insanlığa bırakılan bir hazinedir. Schopenhauer'ın müjdelediği gibi bir sanat eseri; "Dehanın zekâ fazlasıyla hazırlamış olduğu bir ürünüdür."(1) Bu ürünlerden birkaçı da felsefe, şiir, tiyatro ya da sanatla alakalı yaratımlardır. Dehanın akli melekelerinin farklı işleyişi ve nesneye düşünsel anlamda hâkim olması yukarıda sayılan zekâsal fazlalıklarla yakından ilintili olarak çalışır... Açık bilinç dedikleri şey işte tam olarak budur; yani üstün bir seziş ve kavrayış yeteneğinin bir araya gelmesi.
Akıl iradeden sıyrılır ve hür şekilde tüm şeylerin üzerinde dolaşırsa eşyaya verdiği anlamla birlikte gerçeğe döner.(2) Bu gerçekler de dünyanın sefaleti ve perişanlığıdır. İşte deha bunu görendir ve bunun karşında somurtkandır. Ama aynı zamanda deha mücadelesini bu karamsarlıkla besleyendir. Bunu Nietzsche iki kelimeyle şöyle dile getirir; Somurtkan Ruhlar... Ve aforizmalarıyla devam eder; "Uygarlık tarafından yok edilme tehlikesiyle karşı karşıya olan bir uygarlık çağını yaşıyoruz."(3) Belki de somurtkan olmanın en iyi ve en mantıklı açıklamasıdır bu. Bu içi boşaltılmış bir savunu değildir kendi içinde entelektüel bir kaygıyla donatılmış esaslı bir karşı çıkıştır. Dehanın düşüncesi, farkına vardığı dünyanın bu sefaletine karşı oluşturulmuş bir savunu mekanizmasıdır. Deha bu talihsizliği çekip değiştirmek için eserlerini yaratır.
|