"Yine Kırmızılar Giydiğinizi Görüyorum" - Koray Atak
"SEVER KADIN, KÜSER KADIN,
ÖLÜR VE DİRİLİR..."
♂Yine kırmızılar giydiğinizi görüyorum, kan kırmızısı, sıkılmış alyuvar tonunda kumaşlar sarmış o narin bedeninizi.
♀ Bu cümle öbeklerini iltifat olarak algılayıp algılamamak için lise yıllarının tozlu sıralarında kazılı kalan biyoloji bilgilerimi anımsamalıyım sanırım öncelikle, Salih Bey.
♂ Sanırım, Münevver Hanım. Kırmızı, turuncudan sonra gelen. Tüm örtücülüğü ile. Koyu bir rengin doğal kapatıcılığı. Huzursuz bir kızgınlık, “Beni fark edin artık, çünkü ben de nefes alıyorum bu yaşamda” çığlığı.
♀ Kadınlık zor sanattır, Salih Bey, zanaattır demiyorum, çünkü zanaat yinelenebilen, otomatiğe bağlanmış orijinal sanat işinin genellikle gelişi güzel kopyalarına verilen addır. Oysa delişmendir kadın. Bir deredir ki belli olmaz ne zaman yağmur yağacağı üzerine, bilinmez ne zaman güneşin çıkacağı, kaç kola ve nerelere bölüneceği, hangi verimli toprakları ne kadar sulayacağı. Belirsizdir kadın, ya erkencidir, ya da geç kalır. Doğası gereği denge ile işi olmaz. Sever kadın, küser kadın, ölür ve dirilir.
♂ Birçoğunuzun cenazesinde bulundum, bir çoğunuzu bizzat ben öldürdüm de gömdüm. Bazılarınızı mezarlıkta balçıkla boğuşurken buldum, el verdim. Bazılarınızı orada öylece terk ettim. Bazılarınızın üzerine tükürdüm siz pisliğin içinde var olma çabası verirken. Bazınızın gözyaşlarını sildim avucumla, çapaklarınızı emdim dudaklarımla, ay yüzleriniz üzerime parıldasın diye.
♀ Sadece aşk istedim sizlerden, sadece aşk, sevgi değil. Hiçbir ilaç yoktur ki sizi bu kadar hayata bağlasın, yaşam ile doldursun, her yanı aydınlatan, dağları delmeyi göze aldıran o büyülü kişiliğe büründürsün. Ama her seferinde fethetmenin verdiği rahatlık ve güvenle saman tadında bir öğüne dönüştürdünüz bu iksiri, aynı kalamadınız, hep besleyemediniz, ve elbet bir gün tükettiniz. Ben hep başkalarına koştum, çünkü aşka aşıktım, aşkın sizdeki dönüşümünün bendeki yansımasına.
♂ Fetih, Münevver Hanım. Fatih sizce İstanbul'u aldığı anda hücrelerinde hissettiği heyecanı bir daha ne zaman yaşadı? Ya da Edison, o oval şeffaflığın içindeki kıvılcımı gördüğünde nasıl da yeniden var oldu ve şu an ölü. Bize de yeni heyecanlar gerekli elbette, ama ben bunu aynı kişide asla bulamayacağımı anladığım ana kadar bekliyorum. Siz kadınlar ise bir kapı o an kapalı diye hemen bir başkasının koluna sarılıyorsunuz, açmak üzere.
♀ Biz kadınlar, biz kelebek kadınlar. Kısa ömürlüdür aşkımız, ama yoğundur, kesiftir, bir de ilerlerken balta darbelerinizle zarar vermeseniz... Bizler, rengarenk çırptığımız kanatlarımızdan dökülen tozlarla renklendiririz siz erkeklerin ömrünü. Siz aşağıda durmuş gökyüzüne ağzınız açık bakarken, beklerken ve yalnızlıktan usanmışken çıkarız karşınıza, dilinize çalınan bir parça bal için koşuşturursunuz peşimizden, biz başka çiçek tarlalarında güneşlenirken. Elinizde ince gözenekli bir kepçe, dağ bayır demeden koşar, gün geçtikçe şekillenirsiniz bir kaktüse.
♂ Ama hoşunuza gider bu, gitmez mi hiç istenmek arzulanmak! Kanat darbeleriyle havayı yararken gözleriniz bizdedir. Hareket edip de koşturmazsak uçup gidersiniz.
♀ Bazen de dönüp konarız.
♂ Nadiren. Yorgunken. Güç toparlayıp da hemşireliğimizdeki nekahet dönemini atlattıktan sonra ardınıza bile bakmadan uçmak üzere.
♀ Peki değmez mi bu kısa kurak ömürde yaşattığımız vahaya. Olmaya aşk cihanda, bir nefes kabre bedel değil mi?
♂ İyi ki varsınız.
♀ İyi ki varız.
|