[Gündem]"Korkan'a ve Korkulan'a Tutulan Ayna"![]() "AVRUPA'DA TÜRK KORKUSU"Osmanlının yayılma, gerileme ve çöküş dönemleri ile işgal ve Kurtuluş Savaşı süreci bir yana, Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne giriş macerasının yoğun olarak gündemde tutulduğu 1960'lı yıllardan bu yana aşın(an)dırılan kulvarlarında, bunun beyhude bir çaba olduğunu iddia edenler tarafından dönem dönem gündeme getirilen bir söylem var: Avrupalının Türklerden korktuğu, hatta nefret ettiği ve bu yüzden de hiçbir zaman Türkiye'nin Avrupa'yla aynı platformda yer alamayacağı söylemi. Yani Türkiye, ekonomisini ve demokrasisini çağdaş dünya normlarına yükseltse bile, Avrupa Birliği'yle aynı platformda yer almak bir hayal; çünkü Avrupalının gözünde Türkler yayılmacı, istilacı, "barbar" bir millettir. Peki Avrupalının gerçekten de bir Türk korkusu var mıdır; varsa bunun sebebi ve kökenleri nedir; yoksa bu "barbar"lık meselesi, diğer dinlere ve milletlere karşı "hoşgörü"süyle övünen Türklere karşı, Avrupalı milliyetçilerin sık sık başvurduğu, sadece bir antipropaganda argümanı mıdır? "Uygarlıklar çatışması" olarak adlandırılan konsept, küreselleşme sürecinin bir yansıması olarak tüm insanlığı yakından ilgilendiriyor. Kavramsal olarak XX. yüzyılın son dilimlerinde başlayan ve XXI. yüzyılın ilk döneminde tüm keskinliğiyle sürmekte olan bu çatışma biçimi, nedenleri ve sonuçları açısından tarih, sosyoloji, edebiyat, iletişim, askerlik bilimi vb pek çok alanda ele alınıyor, kapsamlı inceleme-araştırmalara konu oluyor. Gerek tarihsel olgular gerekse güncel gelişmeler dolayısıyla Türklerin ve Türkiye'nin de doğrudan odak noktasına oturduğu bu süreç ülkemizde de çeşitli çalışmalara konu olmakta. Özlem Kumrular'ın "Türk Korkusu" adlı incelemesi, günümüzden yüzlerce yıl öncesine, XVI. yüzyıla giderek, çok geniş bir yelpazede tümüyle İspanyol-Hıristiyan-Avrupa kaynaklarına başvurarak, Osmanlı İmparatorluğu ve Türklerin "korkunç öteki" olarak algılanma biçimlerini gözler önüne seriyor. "Türk korkusu"nu iliklerine dek hisseden Hıristiyan Avrupa toplumlarının, klasik "yabancı korkusu"nun çok ötesine geçen, Cengiz Han-Moğol akınlarını bile katbekat geride bırakan "derin endişesi"nin kraliyet yazışmalarına, anlatılara, şiirlere, mektuplara, şarkılara, efsanelere, anı ve seyahatnamelere nasıl yansıdığını, yüzlerce orijinal metinden alıntı yaparak aktaran Kumrular, alabildiğine nesnel, ama "tarafsız" olmayan bir yaklaşımla, Türkiye'de bu alanda yapılan çalışmalar için de bir ilke imza atıyor. "Türk Korkusu", bu korkunun kaynaklarına, dehlizlerine, labirentlerine iniyor; Türklere yönelik ret ve dışlamanın kökenini ortaya koyuyor. Klasik "yabancı korkusu"nun çok ötesine geçen bir ruhsal-siyasi durumun, XVI. yüzyıl Avrupası'nda nasıl yaratıldığını, hangi araçlarla yayıldığını ve popülerleştirildiğini inceleyen, kısacası Avrupa'da hüküm süren-sürmekte olan çok özel bir korku türünü gözler önüne seren bir çalışma. Korkulan ile korkan arasındaki benzersiz ilişkinin imgesel olarak ortaya çıkardıklarını neredeyse tek tek inceleyen "Türk Korkusu", seçkin ya da sıradan, yönetici ya da yönetilen, zengin ya da yoksul, kadın ya da erkek, genç ya da yaşlı Hıristiyan Avrupası'ndaki "Türk korkusu"nun haritasını çiziyor. Bir başka deyişle "azamet"in ve "acz"in anlatısı. Son derece zengin bir içeriğe sahip olmakla birlikte okuru bilgi-belgeye boğmayan rahat bir üslupla kaleme alınan "Türk Korkusu", Batı gözünden TÜRK olgusuna üçlemeler üzerinden bakıyor; Üç Kavram: Türk, Müslüman, "Büyük Türk" Üç Muamma: İslam, Kuranıkerim, Hz. Muhammed Üç Hamle: Haçlı Savaşı, Haberler, Vaka Anlatıları Üç Kötülük: Barbarlık, Şiddet, Kibir Üç Fazilet: Güç, Görkem, Hoşgörü Üç Şehir: İstanbul, Cezayir, Venedik Üç Figür: Korsanlar, Forsalar, Esirler Üç Yolcu: Dönmeler, Diplomatlar, Hacılar Üç Tanık: Miguel de Cervantes Saavedra, Diego Galán, Otavio Sapiencia Yaklaşmakta olan, kuşatan, kapıya dayanan, ele geçiren, muzaffer, hükmeden, kibirli ve mağrur… Akıllı, muhteşem, disiplinli, kararlı, acımasız ve hoşgörülü… Tüm bu kavramların, Avrupa'da aynı ortak düşman, yani Türkler için telaffuz edildiğini ve "korku"yla örülü bir zincir oluşturduklarını düşünürsek, (örneğin bir zamanlar Avrupa'yı kasıp kavuran Engizisyon'dan da Nazilerden de çok farklı, bellek yitimiyle atlatılamayacak, sünger çekmekle unutulamayacak) dışsal bir korku türü çıkıyor karşımıza: Türk korkusu! Not:XVI. yüzyıl Avrupa metinlerinde Türk olarak söz edilir Osmanlıdan. Ama bu tanım, Türk tarihçilerin literatüründe Osmanlı olarak kullanılır. Yani XVI. yüzyılda Türk olarak nitelemek "akademik" bir yanlış. Ancak kitap tümüyle Avrupalıların anlatımlarına ve metinlerine dayandırıldığından, Türk terimi kullanılıyor ve bu durum sunuş yazısında yazar tarafından detaylarıyla açıklanıyor. Yorumlar "Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne katılma yolunda karşısına çıkan en önemli engellerden biri, kuşkusuz, Türkler ve Türk devleti üzerinde tarihten gelen yaygın kötü imgedir. Dr. Özlem Kumrular, bu kitapta özellikle İspanyol literatürü ve arşivlerinden topladığı belgelerle bu imgeyi çeşitli yönlerinden yansıtmakta, Batı'da "Türk düşmanlığının kökenlerini" açıklamakta; böylece, XXI. yüzyılda Batılıların tarihten gelen hangi art düşüncelerle, Cumhuriyet Türkiyesi Türklerine baktıklarını sergilemektedir." Halil İnalcık Kitaptan"Bugün elimizde Türkleri konu alan 186 relación bulunuyor. Türkler ve İspanyollar arasındaki büyük coğrafi uzaklık bu anlatıları neredeyse en popüler ve yayılması en kolay türe dönüştürmüştür. İspanya'da XVI. ve XVIII. yüzyıllar arası Türklere ait çıkan anlatı kitaplarının 169'u siyasi ve dini, 10'u sıra dışı olaylar, ikisi kutlamalar, biri seyahat, dördü de diğer konularla ilgilidir. Bunlardan ilki 1568 yılına aittir ve Kanuni'nin 1565 Malta seferini anlatır. 1600 yılına kadar yalnızca beş adet anlatı basılmıştır. 1600-1650 arası 66, 1650-1700 arası ise 91 tane yayımlanmış, sonra miktar hızla düşmüştür. Gazetenin bir iletişim aracı olarak boy göstermesinin ve yaygınlaşmasının yanı sıra Türk-İspanyol ilişkilerinin saldırganlıktan uzlaşmaya doğru yol alması da bunda belirleyici etken olmalıdır. 1800 yılına kadar doğrudan Türkleri ilgilendiren kitapların sayısı ise 230'dur. Bu sayının kataloglandırılan bölüm arasından çıktığını düşünürsek, diğer kısım arasında da başka eserlerin söz konusu olduğunu söyleyebiliriz. 1580'de Türkler ve İspanyollar arasında imzalanan ateşkesten sonra İspanyollar gözlerini imparatorluğun kuzey sınırına ve yayılmakta olan Protestanlığa çevirmişti. Diğer taraftan Amerika misyonerlerin ve kolonicilerin odak noktası olmaya devam ediyordu. Katolik monarşinin ilgisini kâfirler ve din sapkınlarına yönlendirdiği bu dönemde Türkler artık eskisi gibi birinci dereceden sorun olmaktan çıkıyordu. Böylelikle uzun süredir ilk defa İslam artık ikinci planda kalan bir tehlike olarak varlığını sürdürecekti. Bu sahil şeridindeki güncel tehlikeleri değiştirmeyecekti. Küçük ölçekli korsan saldırıları aynı hızda devam edecekti. Türklerin İnebahtı hezimeti gibi edebiyatın ve güzel sanatların hemen hemen tüm dallarında örnekler bırakacak bir konunun bu türde yeterince ele alınmaması daha ziyade dönemle bağlantılır. Ne de olsa XVI. yüzyılın sonu relación'ların altın çağı değildir henüz. İnebahtı Savaşı yalnızca altı kitaba konu olmuştur. Oysa 1683-1685 yılları arasında 34 anlatı vardır. İnebahtı gibi İspanya'nın da altına imzasını attığı parlak bir zaferin, 1683 II. Viyana Kuşatması'nın anlatılarından bu denli az olması nasıl açıklanır? Öncelikle bu türün XVII. yüzyılda çok daha popüler olup, çok daha fazla eser bırakmasıyla... İkinci olarak da, Habsburglar için XVII. yüzyılda Türklerin uğratıldığı en büyük hezimet sayılan II. Viyana Kuşatması'nın önemiyle tabii ki." (Sayfa 158) Yazar Hakkında Avrupa'da Türk Düşmanlığının Kökeni - Türk Korkusu Hazırlayan: MaviMelek |