[Öykü]"Yazarlar Nasıl Giyinmeli Üstüne Bir Sohbet" | İ. Kürşat Çetin![]() "KÂĞIDIN ÜZERİNDEKİ VARLIKLARIZ"Ne yapabilirdim ki? Sting konserine giden bazı "şarkıcılar" yüzünden biletimi aynı fiyata başkasına satmış ve Roger Waters'ı beklemekten başka çarem kalmamıştı. "Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler." demiştim. Evde oturmaktan sıkılıp her sıkıldığım zaman yaptığım şeyi yapmaya; yazı yazmaya başlayacaktım. Öykü yazmaya sıkıntıdan, şiir yazmaya da, hem sıkıntı hem de zaruri nedenler dolayısıyla başlamışımdır. Neyse, başladım yazmaya. Yazı, sohbet havasında olacaktı ve sohbet edecek ve ettiğim sohbeti kâğıda aktarmamı sağlayacak hiçbir dostum, gerçek dostum olmadığı için, çağırdım bazı öykü kahramanlarımı. Hemen geldiler. Long Hair, Klimanjaro, Kostarika, Francisco ve tabii ki vazgeçilmez diyalog adamım Frankie. Konumuz, gündelik olmalıydı ve gündelikten de kastımız, güncellikti. Ama yine de sıkıntıyla yazdığım için ve yazıyı, sıkıntımı giderme amaçlı değil, varlığımı idame amaçlı bir yol olarak görmemden, biraz mizah havasında geçecekti sohbet. Ve bu yazıyı yazarken beni, kadın şarkıcılarım motive edecek: "Sinead O'Connor, Kim Wilde, Paula Abdul, Vanessa Mae, Edith Piaf, Anne Marie David, Cyndi Lauper…" Biraz uzak kalmak gerekiyor bazen Adorno'dan, Althusser'den, Benjamin'den, Habermas, Chomsky ve Gramsci'den. Neyse, uzatmayım. Konumuz: "Bir yazar nasıl giyinmelidir? Fiziksel özellikleri ne olmalıdır? Ya da olmamalıdır?" Sözü ilk olarak Frankie'ye vermek istiyordum ama Francisco, bardakları duvara nasıl atıyorsa, lafı da öylece attı bana. "Bence yazar, kendine yakışanı giymelidir." Lafın burasında, başarılamamış bir intihar girişiminin parçalı bulutlu sonucu olan Klimenjaro devreye girdi. İçkiyi hatırlatması iyi oldu Klimenjaro'nun. Bir keresinde onun evinde Kırat şarabı içmiştim. "Narsist Siklamenler" adlı öykümde takılmıştık. Foucault sokağında mı oturuyordu, neydi şimdi hatırlayamıyorum ama çıkıp içki almam lazım şu an. Şu gerçeklikte en azından… İçki konusu, hatta içki sorunu halloldu. Evet, bu arada gerçekten bir yazarın kılık kıyafeti konusunda genel geçer bir yönetmelikten bahsedebilir miyiz? Tabii ki hayır. Sonuçta Kerouac da yazardı ve kıyafetleri harikaydı. Meksika raylarında ya da San Pedro sahilinde yürüyen biri için, trenlerde ve daha birçok işte çalışmış biri için yeterince pejmürdeydi ve bu da ona yakışıyordu. Bence öyle olması gerekiyordu. Jack London'ı okumayı, belki de giydiği kıyafetleri gördükten, yani fotoğraflarını gördükten sonra bıraktım? Sanırım? "Bence yanlış düşünüyorsun", diye söze atladı Frankie. Hızlı süren bu sohbet, daktilomun şeridinin yırtılmasına ve kopmasına neden oldu. Yeni bir şerit değiştirmem uzun sürecek. Diğer daktiloma dönmeliyim. Onun da "ı" harflerinde sorun var. Neyse, "ı"sız yazacağim artik… Ayrıca Frankie'nin kaçırdığı bir nokta vardı. Şarkıcıları ya da ressamları, bu sohbete dâhil etmemiz büyük bir yanlışa ve çıkmaza neden olacaktır. Savunduğum noktalardan biri şu aslında. Bir yazar, ressam kadar olmasa da, resimden ve resim yorumlamaktan haberdar olmalı. "Bir tablo, yazarın beyninde açılımlara sahip nitelikte olmalı." Bu söz bana ait ama ben bu söze katılmıyorum. "Bir yazar, bir tabloyu yorumlayacak ve yeni açılımlar yaratacak bir beyne sahip olmalı." Bu sözüme, şu anlık katılabilirim. İlerde değişebilir. Değişmeyen ne var ki zaten… Şu dünya devranında değişmeyen ne gördük. Neyse, saçmalamayım. Konuya dönelim. İlk yazdığım öykülerimde beni asla yalnız bırakmayan ve her türden karmaşıklığa, belaya ve de çıkmaza dalan karakterim Long Hair'ın fikrini almak istiyordum bu konuda: Long Hair'ın konuyu dağıtacağını adım gibi biliyordum. Eskiden felsefe okumuşluğu, sonra da filozoflara karşı oluşturduğu kişisel bir saygısı vardı. Daha sonraları da tümden sapıttı. Nietzsche'yi bıyıkları yüzünden sevmiyor; J.S. Mill'in favorileri yüzünden fotoğrafını büyültüp duvarına asıyordu. Belki de düşünce özgürlüğüne kökten gerçekten inanıyordu? Ben bunları yazarken, içki sarhoşluğundan kendini atmaya çalışan ve sıcak duş alıp karbonatlı soda içen Klimenjaro aramıza döndü. Bir yazar ne giyerdi? Ne yerdi? Nerede yerdi ve yatardı? Bir yazar kiminle beraber olur ya da olmazdı? Bir yazar ne içerdi? İçtiğini mi yazardı, içmek istediğini mi; yoksa içip de, içmiş olmayı hayal ettiklerini mi? Bir yazar ne giyerdi? Sonra, muhabbete hiç katılmamış olan Kostarika söz istedi. Oturumu yönettiğimden değil, sadece dostum olduğu için söz verdim ona. "Sizi bu noktaya kadar dinledim Kürşat. En azından sayfada oturduğum için, yazdıklarını gördüm. Benim fikrim şu. Önemli olan, yazarın ne giydiği değil, ne yazdığıdır." Haklıydı Kostarika. Belki de ben haklıydım. Ya da biz mi haklıydık, demeliyim? Onu bunu bilmem. Benim merak ettiğim şu: Acaba yazarlar ne giyerler? Ya da şairleri mi konuşsaydık? Belki de konuştuk?
|