[Öykü]"Gece Kelebekleri" - Leyla Süslü"KAN SIZIYOR GÖZLERİMDEN..."Saat gecenin ikisi. Şehir ışıl ışıl. Çoğu insanın derin uykuya daldığı saatlerde gözüme uyku girmiyor. Zorunlu saatlerde uyu, zorunlu saatlerde kalk, koş baygın yarı donuk hayatına! Her gün içimde bir isyan besleniyor kaynağını kabullenmemekten alan. Yarı açık cezaevimin içerisinde dört dönüyorum volta atan mahkûmlar gibi. Ölümü beklerken hiçlikten bunalan zihnim ölüme yaraşır bir dünya arıyor. Ne kitap okumak ne de müzik dinlemek bu gece beni kesmiyor. Televizyonu açıyorum. Saçma sapan bi dünya kanal arasında, kayda değer bir şey yok. Binlerce reklam hücum ediyor televizyondan, cebimdeki her kuruşu yürütmenin telaşıyla. Sapsarı saçlarınız, solaryumlu tenleriniz, pembe rujunuz, 36 beden giysileriniz, şişirilmiş dudaklarınız, göğüsleriniz, yüksek ökçeli ayakkabılarınız. Sonra şişirme seslerinizle bir tını bırakın geceye. İnlesin gece yalnızlığınızla. İşte, size inat yeşil sabunla yıkanıyorum. Üstelik zeytinyağlı. Aynaya bakıyorum. İsyankâr bakışlarımın yatağı gözlerim rimelsiz, darmadağınık saçlarım, rujsuz pembe dudaklarım, acıdan kasılmış cildimde beliren derin kırışıklıklarım. Aynaya yüzümü yaklaştırıyorum. Kafamı aynaya sokma isteği depreşiyor içimde. Kendimi parçalama isteğimin kaynağını anlıyorum en derinlerde. Ayna genişliyor, koca bir evren oluyor. Küçülüyor, evren oluyor. Ben oluyor en sonunda. Hapishanem bana bakıyor ben de ona. Kalbim acıyla sıkışıyor. İşte size inat her gece hücremden kaçacağım. Şehri yağmalayacağım en ucuz hareketlerle. Ne kadar yasak varsa deleceğim. Kurallarınız inleyecek başucumda benimle beraber. En kestirme yolu tutacak ve kestirme kelimeler dökülecek lanetlenmiş dudaklarınızdan. Bu kadın delirmiş, atın tımarhanelerinize! İntihar gözcüleri bakacak hafifçe aralanmış kapılardan. Kurtarıcı hemşireleriniz fırlayacak her kapıdan. Siz en iyisi mi uyuşturun bedenimi! Uyuyan binlere katın bedenimi, zihnimi. Hızla giyiniyorum. 24 saat uyanık kentin en pis ve izbe yerinden çıkıyorum. Sokak kendi karanlığına terk edilmiş. Sokağın insanları gibi. Çöpçülerin ziyaret etmediği sokakları karanlıkla beraber yığınla çöp işgal etmiş. Kırılmış bira ve şarap şişeleri, atık kâğıt, plastik şişeler sokağın her köşesine yayılmış. Yerdeki şarap şişesine sert bir tekme atıyorum. Yokuştan aşağıya yuvarlanıyor. Yerde ne varsa tekmeliyorum. Köşe başlarında uyuşturucu satan gençler dört dönüyor. Haplanmış bıçkın bedenleriyle kesiyorlar ortalığı. Dünyanın hâkimi oluveriyorlar üç beş saatliğine. Salınıyorlar rüzgârda makaralara bağlı iplere asılmış çamaşırlar gibi. Uzun boylu, birkaç kez baktıracak kadar güzel bir travesti çıkıyor önüme aniden. Yeşil ve koca gözleriyle bana bakıyor. Büyülenmiş gibi yüzüne bakıyorum. Para krallığına hoş geldiniz! Yola devam ediyorum. Lanet olası yokuş beni nefes nefese bırakıyor. Yokuşun kenarında fahişeler eski izbe bir binanın merdiven basamaklarında bacaklarını uzatmış, ağızlarında sakız lak lak ediyor. Bir kısmı sıkıntıyla volta atıyor. Kendi aralarındaki sohbete kulak kabartıyorum. "Allah seni kahretsin Sermin. Kaç kez sana söyledim o herifle gitme diye. Ama yok orospusun kızım işte. Alışmışsın bir kere. O kadar paraya gidilir mi?" Karşılarına dizilmiş travestilerden biri burun kıvırdı. Takma saçlarını arkaya doğru savurdu. Silikonlu göğüslerini gerdi. Uzun bacaklarından birini öne doğru attı. Kalın sesini incelterek fahişelere laf attı. Havada savaş kokusu hissediyorum. Her gece uykumu bölen kavgalarından biri başlamadan adımlarımı sıklaştırıyorum. Cırtlak sesleri yayılıyor sokağa. Koşuyorum. Şehrin ışıkları büyüyor, alıyor beni içine. Karışıyorum kalabalığa. Birlikte akıyoruz karanlığa. Alkol buram buram yayılıyor sokaklara. Sakinleştiriyor önce. Sonra hırçın bir ses gibi yayılıyor. Kavga, dayak, cinayet, kumar, kan doluyor sokaklar. İktidarların rivayetleri yalan oluyor. İsyan bayrağını göklere çekiyoruz. Her gün kendi ölümümüzü kutluyoruz arka sokaklarda. Taşkın öfkelerimiz ateş olup yakıyor hepimizi. İrinli, pis bir yara akıyor lağım çukurlarından. Bok çukurunda debeleniyoruz kimseye minnet etmeden. Ellerimiz havada kavisler çiziyor. Ateşli sevişmeler yaşanıyor her köşede. Kalburüstü hükümler giymiş bedenlerimiz çığlık atıyor. Çığlıklar büyüyor geceyi yararak. Bir ahmakıslatan yağıyor göklerden. Eşlik ediyor kadının gözyaşlarına. Dayanamayıp koşuyorum. Tinerci çocuklar sarıyor çevremi. Uyuşmuş gözlerle bakıyorlar gözlerime. Birine sarılıyorum sıkıca. Ürkek küçük kolları dolanıyor bedenime. Küçük kalbini dayıyor göğsüme. Koca bir öpücük konduruyorum yanağına. Öpmeyi unutmuş dudaklarını dayıyor yanağıma. Ürkek bir öpücük sonrası bırakıyor beni. Kayboluyorlar arka sokaklarda. Bir çığlık atıyorum geceye. Alkol denizinde boğuluyorum tüm gece. Uyuşuyor zihnim. Teselli oluyor birkaç saatliğine. Köhne evime dönüyorum. Aynaya bakıyorum. Kan sızıyor gözlerimden. Kıpkırmızı iki damla sıçrıyor aynaya. Kafamı aynaya hızla çarpıyorum.
|



Onların hiç mevsimi olmadı...