MaviMelek
Hermes Kitap
"Bir gün / Şu gemilerden birinin yanında / Koşacağım / Ve bir gün / Şu gemilerden birini / Koşarak geçeceğim." Ramazan Çelikli (Ramiz)

[Gündem]"Don Kişotluğun Şaircesi: Ramiz" | Seval Deniz Karahaliloğlu

"SU GİBİDİR AŞK, SU GİBİ…"

Isıran soğuk ciğerlerine işlerken, bir an önce kendini eve atma telaşıyla adımlarını hızlandırdı. Üstüne günün yorgunluğu da binince, gecenin ilerlemiş bu saatinde sıcak evi gözünde tüttü. İzmir Sanat'ta, flüt sanatçısı Gülşen Tatu ile piyanist İva Navratova'nın verdikleri resitalden çıkmış otobüs durağına doğru koşar adım ilerlerken gözü İsmet İnönü Sanat Merkezi'nin önündeki ilanlara ilişti. Merakı, yorgunluğuna galip geldi. Konserlerin saat ve yerlerini hafızasına kazıdıktan sonra, tekrar yola koyuldu.

Birden önüne, bisikletli bir adam çıktı. Sanki, alacakaranlık kuşağından ışınlanmış gibi öyle apansız. Bu nereden çıktı demeye kalmadan, adam sanki günlük güneşlik bir bahar sabahının neşesiyle merhaba der gibi, aynı doğallıkla,
"Şiir sever misiniz?" diye sordu.
Kadın sanki gecenin bir yarısı apansız ışınlanan bir bisikletlinin yoluna çıkması yeterince garip değilmiş gibi soruyu ciddiye aldı.
Kısaca "Evet" diye yanıtladı. Aynı anda o "doğrucu Davut" tavrına ve kendine fena halde içerledi. Sanki ısıran soğuk hava, yorgunluk, uykusuzluk yeterince canına okumuyormuş gibi şimdi de gökten düşen bu adamın şiir üzerine anketine cevap verme durumunda kalmıştı. Gitmeye yeltendi ama nafile. Aynı anda bisiklet dikkatini çekti. Ne garip diye düşündü. Bisikletin önündeki sepette duran bir demet nergis, mavi bir dosya, bir pet şişe su ve kağıtlara bakınca, insan adamı neredeyse ılık bir bahar öğleden sonrasında gezintiye çıkmış sanabilirdi. Güneşli bahar havası hayalinden, içine işleyen ayazla birlikte, ısıran kış soğuğuna ani bir dönüş yaptı. Adam ısrarlı sordu:
"Şiir için iki dakikanız var mı?"
"Hah, bir bu eksikti" diye düşündü.
"Al başına belayı."
Mantığı, oradan derhal uzaklaşmasını emretti ama o her zamanki meraklı tavrıyla yanıtladı. Hem de merakının başını derde sokacağını bile bile. Yanılmadığını hemen anladı. Başı dertteydi.
"Hayır, sadece bir dakika". Adam kararlı bir ses tonuyla devam etti.
"Şiir için iki dakika, bir dakika yetmez."
Kadın keçi gibi inatçı tekrarladı.
"Sadece bir dakikam var. Yorgunum ve soğuktan donmak üzereyim."
Adam hazır cevap, alta kalmadı.
"Ben de öyle. Ben de yorgunum."

Gecenin bir yarısı, tanımadığı bir adamla, İsmet İnönü Sanat Merkezi'nin önünde, şiir üzerine pazarlık yapmak, eh artık ne kadar doğalsa, o da, ancak o kadar doğal biçimde hesabını bilen ev kadını tavrıyla çingene pazarlığını sürdürdü.
"Sadece bir dakika…" Adam ona tınmadı. Çünkü, partiyi kazandığını anlamıştı.
"Aşk sizce nedir?"
"Hoppala! Bir bu eksikti" diye düşündü ama nedendir bilinmez başından beri sürdürdüğü dürüst tavrını korudu.
"Sessizliği paylaşmaktır."
"Peki, aşk tatlı mıdır, acı mıdır?"
"Acı",
"Hüzün müdür, sevinç midir?"
"Hüzün."

Bakalım anketin sonu nereye varacak, sonunda kişilik analizi filan da var mı acaba demeye kalmadan adam sonucu açıkladı. Eline aldığı pet su şişesini göstererek, kısaca,
"Aşk su gibidir" dedi.
İşte o an, gecenin sürprizi ortaya çıktı. Adam ancak usta bir "Comediea del'Arte" oyuncusunda rastlanabilecek bir teatral ustalıkla, şiiri sahnelemeye girişti. Bir anda, yol ortası tiyatro sahnesine dönüşmüş, adam aktör, kadınsa seyirci olmuştu. Gecenin bir yarısı, aşk konulu, tek kişilik, felsefi bir oyun sahneleniyor. Hem de Shakespearean bir üslupla. "Aslında, yılbaşı geçeli çok oldu. Bu durumda, karşımdaki adam modern giyimli 'Noel Baba' olamaz" diye kendince fikir yürüttü kadın. Bir yandan da gözü adamda. Adam şiiri adeta yaşıyor. Baştan aşağı oyuncu, baştan aşağı şair, yaşamak ne kelime yaşatıyor da. Birden neden orada dikildiğini çözdü. Unutmaya yüz tuttuğu anılarına geri dönmüştü. Böylesine sanatsal bir yaklaşımı en son Londra'da yaşamıştı. Londra'da metro çevresinde, özellikle Covent Garden, Picaddilly Circus, Leciestere Square gibi merkezi yerlerde bu tür sokak sanatçılarına adım başı rastlanırdı. Onlar, sokağın ve hayatın rengi, olmazsa olmazlarıydı. Sanatçıların çevresini saran halk, gösteri bitiminde sanatçının şapkasına ya da müzisyense müzik aletinin kutusuna bozuk para atarlar, sanatçılara b