[Öykü]"Kırmızı Nehir" - Mehmet Fidan"BEN UZUN ZAMAN ÖNCE ÖLDÜM…" "sen yoktun, Sözünün bittiğini belirterek kendimle; kendi iç sesimle konuşmaya devam ettim. Dedim ki; şimdi tırnaklarını yiyorsun, birazdan masaya dayadığın kollarını kaldırarak bardağa uzanacak ve biraz su içeceksin. Sonra bir sigara daha yakarak yılgınlığını artıracak ve biraz daha sıkılacaksın ve şimdi onunla konuştuğun için biraz daha iyi olduğunu, iyileştiğini, seslerin seni yatıştırdığını anımsayacaksın. Kütüphanelere düşen bombalardan sonra sırtı ve sayfaları yanık ve kirli kitaplar arasından birini, kurşun sesleri ve gri gökyüzü altında seçerek boş zamanlarda kitap okunmayacağını onlara göstereceksin. Çünkü içindeki bu hüzün insanların katledildiğini, savaşların olanca gürültüsüyle devam ettiğini ve gemilerin böyle bir keman sesi eşliğinde battığını anımsadığın içindir. İçindeki o sevinç o uzak ülkeye her gün biraz daha yaklaştığını… Saçlarını topluyordum onun. Kitap aralarına her şey sığar. Bilmem, sığar mı dersin, demişti. Kitap aralarında saçların, sigaran, fotoğraf ayraçlarım, sinema biletleri, kuru kuru yapraklar, küçük küçük notlar, cümle başı ve sonu işaretli konuşmalar, otobüs biletleri, kâğıt mendiller, sessizlik, nerede kaldığımı, neden ilerleyemediğimi, neden çok az ilerleyebildiğimi hatırlatan olaylar, imzalar; tümü beyaz haliyle Suavi'nin bana gülümsediği cümleler. Tükenme! Olur. Deneyeceğim. Nerdesin? Başka bir şehirdeyim. Nasıl izin alabildin küçüğüm? Yakın bir arkadaşımın babası vefat etti. Ben ölsem nereye gideceğini bile bilmezsin. Ölme aşkım. Peki, senin için yaşayacağım. Yaşayamadım. Belli bir yoğunluğu olan hatıraları terk etti kalbim. Zamanla tozlandı, insan ne çabuk eskiyor. İyi misin canım? Bu başka bir canım kişisi. Farklı bir tonda söyledi. Kimden bahsediyorsun sen. Sana söylüyorum aşkım. Ben uzun zaman önce öldüm. Eski yaşantılarla bir yere gidilemiyormuş. Yalan söylüyorsun. Bu canım kim?Doğruyu söyle kızmayacağım. Kızdım. Çok kızdım. Haydi kaçalım aşkım. Nereye kadar sevgili, nereye kadar kaçabiliriz? Bak! Bu kış hiç yağmur yağmadı. Yine yaz geldi. Sıcak, buhar, sıcak. Sıcak, buhar, sıcak. Bu kabaran göğsüme; biraz yatak, uyku, yatak… |



Onların hiç mevsimi olmadı...