[Gökçeyazın] "Ağlama Meleği - Jan Ender Can" | Aylin Parakos
"KATİLİMDEN MEMNUNUM"Ağlama Meleği… Sana Bir Masal İçin Mektup yazmasaydım eğer Cambazın Sana Bakışı, El Die Cover'da kaybolan bir bakış olacaktı. Ama Roman Lobelya çabuk yetişiyor imdada. Gerçi Sibirya Çiçekçisi'nin önünde neye yarar ki yetişmesi, yazdığım mektuplar? Söyledim de… "Yedi bavul" ve ölme ihtimaline karşı yine de Dönebilme'yi arzuladım ve bir kez daha anladım o tren istasyonlarının geçmişi ne de çok kanırttığını… Deliliklerin başlangıcı kadar yürümesi, koşması, uzun yol kömür kamyonlarını sırtlaması, unutuşu, susuşu da zor. 14 El Silah Sesi ne demek biliyor musunuz? Zakkumun firara özenmesi, kahkahanın değdiği her yerden üzerime yağmur yağması, derin bir cıvıltıda geç kalan bir ömür, hatırlatmak istememe karşın, "rahmindeki bisikleti çıkar Hâlâ 14. eli merak eden var mı? Oto-Darp meseline girmeyelim diyeceğim ama zamansız ölmek istemediyseniz, "aşkın zamanından önce ölmek istemediyseniz" yapabilecek çok fazla şey yok. Hem Has Joshua'ya söyledim "güldür beni!" diye. Kasıtlı bir kan merasimidir şairlerin senaryoları. Gecikmeyin! (ben geciktim.)
El işi kâğıtları çabuk soluyor. Hani şu ilkokulda camlara yapıştırıp, tatil günlerinde günlerce gün ışığına maruz bıraktığımız el işi kâğıtları. Tabutumda onlara yer vermeyiniz. Çünkü "tabutumu açtılar". Erkek Yarası böyle bir şey… Kalmayacak izleri, kabul etmeli. O kadının sesi, tiz bir notanın en dibinde duvarlarda raks ederken "sol anahtarına götürmek istedim" onu, kendimce. Poem Zero da "aşk bitti" diye söylendi üstüne. Kim haklı? Dorlion'da Salto Mortale'ye geçişim de tam bir portakal çiçeği öyküsü. Uçurtmanın zavallılığı iplerini tutan elde aslında. Rakının alınması/ağlatması ilk değil. Hep bir istasyondan ona varmanın ya da varamamanın esrikliği, eksikliği… Üstelik "kondüktör katili olma pahasına"… Şimdi "Amin" desem kör bir saksıda susuzluğa mecbur edeceksiniz beni. Ama Daktilo D. öyle söylüyor. Tanışmamak en iyisi belki de. Nereden başladığı yahut nerede bittiği umurumda değil desem de aldırmayın, bu Keş, "hayat tekrar başlayabilir" diyen bir Keş… Gitme üzerine ne çok söylendi ne çok yazıldı lâkin bir morg yalnızlığıdır Siyah Kumpas. Gemiler öyle her zaman her yerden gelmez farkındayım, geçip gidenler de "delirmeye demirli" olduklarım. Aşk, çoğul türkülerini en çok mutsuzlukta seslendiriyor belki de. Hayaletlerim kendinden meçhul. Berbat pazartesiler, Rugan Ruh'umdan muhtelif. Yanlış anlaşılmış bir "hissiyat krallığı" benimkisi. Esrarsız Nisan'da oyuncakçı dükkânı önünde karşılaşmalarda öldüremediğim kendimim, onla olan kendim, "gel" diye öç aldığım kendim… Silahlar kuşanmış nihayetinde ama tüm ölümler gibi meydan okuma var içinde. Sahi Baudelaire Baladı'na varmadan önce "Unutmayın" desem, "Hades ölmedi" desem anımsar mısınız? "Utan!" Utanır mı hiç? "Bil!" Bilir mi hiç? Kar öyküleri bir mevsimlik. Masumiyetin buza kesmiş hali de öyle. Anadolu'nun en kurak gecesinde "mutsuzluğa mümkün bir şarkı söndür" dediğim Requıem Cybrus… Not: Şairin affına sığınarak şair dilinden yazıldı Ağlama Meleği… Okuyunuz, okutunuz… Jan Ender Can kimdir?Jan Ender Can, 20.12.1972'de İstanbul, Kartal'da doğdu. İlk ve ortaokulu Gemlik'te, liseyi Eskişehir Motor Meslek Lisesi'nde okudu. A.Ü. Sosyal Bilimleri terk ederek asıl tutkusu şiire yoğunlaştı. İlk şiiri, Eskişehir Halkevi – İtaki dergisinde yayımlandı. (Dergi şu an çıkmıyor.) İlk ödülünü Süper TV şiir yarışmasında kazandı. Ardından ilk kitabı Ağlama Meleği yayımlanana kadar hiçbir edebiyat dergisine şiirlerini göndermedi. Jan Ender Can, bu güne kadar birçok değişik işlerde çalıştı; PVC montajı, kepçe operatörlüğü, sinemada yer göstericilik, matbaa çıraklığı, fabrika işçiliği, pazarlama, boyacılık vs. Ara sıra gönderdiği yeni şiirleri Karakalem, Kadıköy Underground Poetix ve MaviMelek'te yayımlanıyor. Ağlama Meleği Sayı: 29, Yayın tarihi: 17/08/2008
|

