[Öykü]"Bir Başka Yaşamak" | Ayşe Korkmaz"BENİ SEVİYOR MUSUN?""Bilmem tamamlanır mıydık bir başka yaşamakta Müjgân, onu seviyordu. Bu, otuz yıllık yaşamı boyunca Arif'in başına gelen tek güzel şeydi. Göğüs kafesine sığmayan kalbi bütün bedenini esir almış gibiydi. Sabah ezanlarıyla yollara düştü. Aceleci davrandığını anlayınca, yolunu uzatmak için sahilden dolaştı. Denizin mavi rengi griye dönmüştü. Havada insanın içini gıcıklayan, ağır bir is kokusu vardı. Ayakkabıları ıslanmasın diye çıkarıp eline aldı. Ayağına takılan, geceden kalma boş bira kutularını bir tekmeyle denize fırlattı. Topuğunu kanatan cam kırıklarına sövgüler savurdu. Sahilde tek tük insanlar vardı. Arif, onların yüzlerine bile bakmıyor, kaşları çatık, çok uzaklara dalıp gidiyordu. Yıllarca onlar tarafından hor görüldü. Lanetli biriymiş gibi davrandılar Arif'e. Özlemini duyduğu hayatı yalnız kapı aralıklarından, anahtar deliklerinden izledi. Aslında bütün bunları hak etmediğini düşünüyordu. Dişlerini sıktı; çirkin, esmer yüzü öfkeden iyice karardı. Sigarasından bir nefes çekti; ağzında bıraktığı berbat tadı fark edince tükürdü. Müjgân, onu seviyordu. Bütün ruhuyla hissediyordu bunu. Gözlerinde yakaladığı parıltı ancak büyük bir aşkın eseri olabilirdi. Çay bahçesine, yarım saat erken gitmesine rağmen, Müjgân'ı bekler buldu. Üstünde mavi bir elbise vardı, gözleriyle aynı renk. Üstelik dudağını boyamış, uzun sarı saçlarını omuzlarına bırakmıştı. Bu haliyle masal prenseslerini andırıyordu. Ezilip büzülerek, Müjgân'ın yanındaki sandalyeye ilişti. Bütün gözler ikisine yöneldi. İnsanların akıllarından geçeni tahmin edebiliyordu. Birbirlerine yakışmadıklarını düşünüyorlardı. Olsun, Müjgân onu seviyordu ya, önemli olan buydu. Birer bardak çay içtiler; sonra kız konuşmaya başladı. Ağzından çıkan her kelimeyi özenle seçiyordu. Arif'in gözleri karardı. Müjgân, bundan habersiz, konuşmaya devam ediyordu. Ama Arif, onu duymuyordu. Çünkü artık hayatında Müjgân yoktu. Sıcak yuvası, mavi gözlü çocukları, hiç olmayacaktı. Nereden çıktıklarını anlayamadığı bir grup çocuk etrafını sardı. Bir yandan dönüyor, bir yandan da koro halinde bağırıyorlardı. "Kambur Arif uuçtuu, kamburunun üstüne düüştüü.
|

