"TREN İŞARETLEMECE"
D oksanlı yıllarda vizyona girdiğinde büyük yankı uyandıran "Trainspotting" filmi, yazar Irvine Welsh'in aynı adlı romanından uyarlanmış olmasına rağmen romandan daha çok konuşuldu. Denebilir ki, adeta filmin altında ezilerek kitap yok sayıldı. Oysa film kadar filme konu olmuş olan roman da taşıdığı avangard üslup açısından bir şahaserdi. Welsh'in tamamen deneysel denebilecek ve edebiyatın klasik kalıplarını zorlayacak türden cümleleri, metinler arası ilişkilerde çok sıkı bağlar olmasına rağmen akıp giden yazı içinde birden bire kesilen ifadeleri, ele aldığı konu itibariyle dünya edebiyatına yepyeni bir üslup da getirmiştir. Bundan ötürü sabırlı ve özverili bir okurla yüzleşmek ve onunla hesaplaşmak peşinde gibi gözüküyor Welsh. Ancak bu noktada okurları uyarmakta da yarar var sanıyorum, çünkü bu üslup, içinde sokak ağzını barındıran ve argo terminolojisinin en ince detaylarına inen bir üslup.
1993 tarihli ilk romanı "Trainspotting"in, İskoç edebiyatının avangard-underground kalemlerinden Irvine Welsh'e getirdiği şöhret bir yana, aslında bu romanla sinema ile edebiyatın iç içeliği bir daha pekişti. Bu güne kadar yazdığı hemen hemen bütün romanları sinemaya aktarılan ve şu aralar, Türkçe'ye "Porno" olarak çevrilebilecek bir roman ve senaryosu üzerinde çalışan yazar, ciddi ciddi sinemaya ısınmış gibi gözüküyor.
"Trainspotting" romanı, yazıldığı dil ve aksan açısından (Aslında orijinal metin İngilizce olmasına rağmen, İngilizce'nin İskoç-Glasgow aksanıyla yazılmış.) Türkçe'ye çevrilmesi en zor olan kitaplardan biri. Kitap adının bile Türkçe'ye çevrilmemiş olmaması, aslında 'Trainspotting' sözcüğünün sadece bir sözcük değil, aynı zamanda bir kavram olmasın kaynaklanıyor. Kitapta bu kavramla ilgili birkaç saptamaya yer verilmiş, bunlardan biri ve bence en ilginci şu: Trainspotting sözcük anlamı olarak 'işaretlemece' anlamına geliyor. Ama bu anlamın ötesinde bir anlamı daha var ki bu çok ilginç: İskoç/Glasgowlu işsiz gençler günlerin büyük bir kısmını Leith Merkez İstasyonu'nuda geçirmektedir. Bu aylaklık içinde oyalanıp giderken kendilerine bir oyun icat ederler. Bu oyunun adı Trainspotting, yani 'Tren İşaretlemece'dir. Oyunun kuralı da şu: Merkez İstasyonu'na giren tren numarası tek ise sözkonusu bahiste tek olduğunu iddia eden kişi bir bira kazanıyor, çiftse eğer diğer iddia sahibi ödülü kazanıyor. Yani görüldüğü gibi çok masumane(!) bir oyun.
Yazının bu kısmında, çevirmen Sabri Kaliç'in de değerli çabasına değinmeden geçmek olmayacak. Sabri Kaliç Türkiye'nin yetiştirdiği ilginç kişiliklerden biri: Yönetmen, yazar ve çevirmen gibi mesleklere sahip olan Kaliç'in böylesi bir çevirinin altından kalkması sanırım sadece İngilizce'yi değil aynı zamanda Türkçe'yi, ama Türkçe'nin kalıplaşmış söylemini değil, sokakta konuşulan ve halkın gündelik yaşamındaki Türkçe'yi çok iyi bilmesinden kaynaklanıyor. Kitabı okurken bazen kendinizi İskoçya'da değil ama İstanbul Tarlabaşı'nda ya da Cihangir'de hissedebilir, oralardaki bir Eroin satıcısının ya da kullanıcısının konuşmasına tanık olabilirsiniz.
Gelelim kitabın konusuna; Kitap, doksanlı yıllarda, Kraliyet'in arka bahçesi İskoçya'da, İskoç gençliğinin içine düştüğü değer bunalımı, kimliksizlik ve aşınan ulus bilinciyle birlikte işsizliğin had safhaya vardığı bir noktada, içinde bulundukları durumu kabullenmemekle birlikte bundan çıkış yolunu uyuşturucuda bulan bir toplumun romanı. Aynı zamanda Trainspotting, gettolaşma ile birlikte oluşan underground kültürün edebiyata taşınmasıdır.
Sabri Kaliç tarafından Türkçe'ye kazandırılan bu roman Stüdyo İmge'nin yeni dönem edebiyat yayıncılığında hedeflediği kulvarda bir kilometre taşı niteliğini de taşıyor.
mavimelek@mavimelek.com
Trainspotting / Roman
Irvine Welsh
*Dünya Kitap, Ekim 2001
|